Birkaç gündür İstanbul’da yağan yoğun kar yağışı yüzünden evde mahsur kaldım. Kötü müydü? Hayır. Pencereden her baktığımda ufak çaplı kazalar görmem ise iyi ki evdeyim dememe sebep oldu. Sonra hayatımın en kötü gününün yine böyle deli gibi kar yağdığı bir gün olduğunu hatırladım.
Ya 2012 Aralık’ın sonu ya da 2013 Ocak’ın başı. Hiç unutmam günlerden perşembe, yandal dersim var 9’da okulda olmam lazım. 9’da okulda olmam için de en erken 7’de kalkmam lazım. Çünkü Beylikdüzü’nde oturuyorum. Duş muş almamla birlikte 9’da anca okulda olurum yani. Neyse, ben çıktım evden janti bi montumu falan giydim. Dışarı adım atmamla sümüğümün donması bir oldu. O güne kadar öyle bi soğuk görmemiştim. Hatta o gün “Erzurum’un soğuğunu İstanbul’a taşımışlar galiba”diye iğrenç ve hiç komik olmayan bir tweet de atmıştım. Tabi, hava sadece soğuk kar falan yok henüz. Dedim neyse eve gidip kalın mont almayayım hiç zaten şurdan direkt taksiye binicem sonra da metrobüs. Buraya kadar her şey güzel. Sonra okula geldim. Reklam metni yazarlığı dersi var. Tam vaktinde yetişmişim. Oturdum bekliyorum sınıfta. 5 dakika oldu baktım kimse yok. Zaten dersi 5-6 kişi aldığı için telaşlanmadım. Baktım 10 dakika oldu hafif gerildim. 15 dakika oldu gittim hocanın odasına. Dedi ders iptal. (Simdi mi söylenir bu dedim(içimden).
Sonra kantine indim. Dedim o kadar gelmişim bari 3’teki diğer dersimi bekleyeyim. O arada da ne yapcak bir şeyim var ne de okulda bir arkadaşım. Sıkıntılı ve sancılı bir süreçten sonra saat 3 oldu. Yine 5 dakika oldu, pat aynı şey. Dedim heralde dejavu oluyorum. İşte sonra insan 15 dakika içinde 3 defa dejavu olunca anlıyor ki bu ders de iptal. O gün yandalı bırakmaya karar verdim bu kadar sorumsuzluk olamazdı(1 ay sonra ortalamanın altında kaldığım için onlar beni yandaldan attı).
Çıktım artık okuldan eve gideceğim. Adımımı bir attım deli gibi kar yağıyo. Acayip sevindim. Neticede İzmirli adamız. Ondan önceki senelerde de hep ara tatildeyken İstanbul’a kar yağmıştı görememiştim. Neyse yavaş yavaş, çevreyi seyrede seyrede hatta mutlu mutlu metrobüsün yolunu tuttum. Sevincim metrobüsleri görene kadardı.
Hayatımda bu kadar metrobüs beklediğimi hatırlamıyorum. 20 dakika falandı sanırım. Ki 20 dakika metrobüs bekleme süresi olarak çok fazla. Bindiğimde ise keşke binmeseydim dedim. Balık istifi olmuşuz gidiyoruz. Neyse, zorlu bir 30 dakikadan sonra güç bela kendimi dışarı attım. Sitenin servisine bineceğim. Geldim bekleme yerine ufak bir kalabalık; onlar da bekliyor. Dedim hayırdır bu servis neden gelmemiş hala. Dediler servis iptal. Napıyım yürüyeyim bari eve kadar 15 dakika falan sürüyor. Ama yol zaten normalde çamur, toprak falan karda mahvolmuş. Yürüncek gibi değil, imkansız yani. Oradaki ufak grupla E-5 karayolu üzerinde taksi beklemeye başladık. Bu arada götümün donduğunu söylememe gerek yok sanırım. 5 kişi yaklaşık 15 dakika taksi bekledik ama yok, bir tane bile geçmez mi ya. Dedim en iyisi metrobüsle bir durak geriye gideyim orda Torium diye bir alışveriş merkezi var kesin oranın taksisi vardır ona binerim. Gruptan ayrıldım metrobüs köprüsünde yürüyorum. Kafamı bir an sağa çevirmemle bizim grubun taksiye bindiğini gördum. Caresiz bindim metrobüse. Geldim Torium’a güvenliğe sordum ağbi taksi yok mu ya burada. Dedi kar yağdığı için hiçbiri çalışmıyor. Hay sansima dedim, düşünmeye başladım.
En iyisi otostop yapmaktı hatta bunu neden daha önce düşünmedim ki diye içimden geçirdim. Bu havada her insan evladı alır, yolunun üstü olmasa bile bırakır dedim. Çıktım Haramidere’nin arka mahallesine yani Torium’un arka girişine. Bekliyorum araç geçmiyor hiç. Yolda sadece birkaç tane çocuk var kartopu oynuyor. Benim de yüzüme, gözüme kartopu atıyorlar. Oğlum tipi var lan dışarda, sicarim bak agziniza, atmayin diyemedim. Çünkü herkes bilir ki Haramidere’de çocuk da olsa birine sataştığın an adamın götünden kan alırlar. Ben de nazikçe “çocuğum yavaş ol bak, ya gözüme gelseydi” dedim. Aniden bir minibüs belirdi ufukta. Dedim şunu durdurayım belki yakınlardan falan geçiyordur. “Kaptan selamün aleyküm şurdan şurdan geçer mi?” dedim. Atla kardeşim dedi. Ohh dedim kurtuluşa az kaldı. Minibüs de ana baba günü ama daha kötüsünü 1 saat önce görmüştüm zaten, o yüzden buna da şükür dedim. Sonra aradan çok az bir zaman geçti evimin 100 metre yukarısında indim. Ulan bir yıldır burada yaşıyorum buradan minibüs mü geçiyormuş dedim. Güç bela eve attım kendimi. Sırılsıklam olmuş üstümü değiştirdim. Sonra bir hafta hastalıktan yattım.
İşte hayatımın en kötü günü böyleydi. Boşu boşuna okula gittim, kucak kucağa yol aldım, üşüdüm, kartopu yedim. O günden sonra kar gördüğüm an ateş görmüş gibi kaçarım.