Ortaokulda ya da lise yıllarımın başında bir kitap okumuştum. Adı “Motosiklet Günlükleri”ydi. O zaman bu kitabın ne yazarını tanıyordum ne de içindeki ideallere kafam basıyordu. Basit bir macera romanı gibi okudum, bitirdim. Etkisinden çıkamadım günlerce. O gün kendi kendime “bir gün ben de Güney Amerika’yı gezeceğim” diye söz verdim. Güney Amerika’ya gitmeme ilham veren ilk sebep buydu. Ama ben bu sözü rafa kaldırdım bir süre sonra. Ta ki iki ay öncesine kadar, iş iyice ciddiye binene kadar…
Yaklaşık 2 ay önce Anıl ve Eyüp adlı arkadaşlarımla Kars’a gittik. Gezi sadece Kars ile sınırlı kalmayacaktı tabi. Bu gezi içimde zaten var olan gezme aşkını körükledi. Gece, ertesi sabah İran’a gideriz diye plan yaparken sabah olunca Gürcistan yolunda buluyorduk kendimizi. Bu kimseye karşı sorumlu olmama ve akabinde gelen sınırsız özgürlük hissi tarif edilemez bir şekilde güzeldi. Canımız istedi Nahçıvan’a gittik canımız sıkıldı Gürcistan’a geçtik. Bu geziye sonradan dahil olmamı sağlayan Anıl ve Eyüp’e de buradan teşekkür ediyorum. Her ne kadar kendilerinden son derece rahatsız olsam da hayatımdaki en mantıklı 3 karardan birini vermeme sebep oldu ikisi.
Gitmeyi kafama koymaya başlamıştım bu gezi sonrası. İstanbul inanılmaz dercede korkutucu ve karışık geliyordu artık. Tam bu düşüncelerle boğuşurken 13 Mart’ta Ankara’da patlama oldu. Türkiye’de yaşadığım için bu patlama ilk değildi haliyle ama beni nedense hepsinden daha fazla etkiledi. Daha 24 yaşında, geleceğe karşı umutlu gözlerle bakmam gereken yaşta, geleceğim hakkında şüpheye düşmüş, binlerce akranım gibi umutsuzluğa sürüklenmiştim. Asıl gitme kararımı 13 Mart gecesi aldım. O, yıllar önce rafa kaldırdığım hayalimi gerçekleştirmenin zamanı gelmişti. En az bir sene sürmesini beklediğim bir plan yaptım. Evimde kendime ait ne kadar eşyam varsa hepsini satacak, gitmeden önce biriktirebildiğim kadar para biriktecerek, oraya gidince ailemden ayda 30 dolardan fazla para almayacak, orada çalışacak, otostopla tüm kıtayı dolaşacaktım. Tüm bunlar kulağa hoş gelse de prenses gibi yetiştirilen benim için zor şeyler olacağı kesindi. Hayatımda neredeyse hiç zorlukla karşılaşmadım. Ne aç kalmaya dayanabildim ne de uykusuz kalmaya. Ne elimden bir iş geldi ne de güce dayalı bir işi saatlerce yapabildim. Babam bile sürekli “oğlum iki elinle bir siki doğrultamazsın sen”, “yeni gelinin siki tuttuğu gibi tutma şu şeyleri” diyip durur zaten. Orada ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim de yok aslında. Fikirden ziyade içimde önlenemez bir cesaret var ki bu da bence istediğim her şeyi başarmak için yeterli. Gerisi bir şekilde hallolur.
Tüm bunlardan önce ihtiyacım olan tek bir şey kalmıştı o da ailemin manevi desteği. Dünyanın bir ucuna giden biri için arkasında ailesinin desteği olduğunu bilmek paha biçilemez bir şey olsa gerek. Bu yüzden İzmir’e gidip önce annemle sonra babamla konuşmam gerekiyordu. Annem, üzülür, içi içini yer, oğlum o kadar uzakta ne yapacaksın derdi ama sonunda içine sinmeye sinmeye tamam git derdi. Adım gibi emindim buna. Zaten öyle de oldu. Masada gözlerini devirdi, ne kadar kalacaksın dedi. 1 sene dedim. Başka tarafa devirdi gözlerini. Tamam git dedi. Çok da konuşmadı. Babamı ikna etmek daha zor olacaktı. Büyük ihtmalle “seni hangi deli sikti” ya da “bak işine oğlum manyak mısın” falan diyecekti. Ama öyle olmadı. Git hayatını yaşa oğlum bir daha genç olmayacaksın dedi. Her gün tıraş olup kravat takıp modern köle olacağına amazonlarda muz topla daha iyi dedi. Dönmeme şansın varsa dönme bile dedi. Şaşırdım ama belli etmedim. Artık planlarımı eyleme geçirebilirdim. Ben de gittim dün akşam Rio de Janerio’ya bilet aldım. 2-3 ay orada kalır oradan da otostopla Uruguay’a geçerim diye düşünüyorum. Ya da başka bir şeyler yaparım. Çok fazla plan yapmak istemiyorum. Her şey orada gelişsin, fazla kafa yormaya gerek yok burada.
Hayatta karşıma çıkan her zorluğu para kullanarak aşmaya çalıştım. Artık bunun böyle olmasını da istemediğim için olabildiğince çok az para harcayacağım orada. Yemek ve konaklama masraflarımı sıfıra indirme şansım var. Zaten bu tarz işlerin peşinde koşacağım daha çok. Ama yine de bloga bir bağış bölümü koymak istiyorum. Her ne kadar para harcamak istemesem de yeri gelecek harcamak zorunda kalacağım. Bu bağışlar bir nebze olsun beni ayakta tutar sanırım. Bağış yapanlara da buradan küçük hediyeler gönderme planım var. Daha ne olduğuna karar veremedim, oraya gidince güzel şeyler bulurum diye düşünüyorum. Aşağıya kabaca izleyeceğim rotayı da koyuyorum. ilerleyen günlerde daha ayrıntılı olarak nereleri görmek istediğimden falan bahsederim belki. Hadi görüşürüz.