1040 yılının Muharrem ayının Aşure gecesinde Evliya Çelebi rüyasında Hz. Muhammed’i görür. İşlediği günahların affolunması için peygamberin yanına gidip “şefaat ya Resulullah” diyeceğine yanlışlıkla “seyahat ya Resulullah” der. Binbir günahın ağırlığı ile bağışlanma dileyeceğine gezmeyi dileyen bu çakal herif bile dünyayı gezdiyse ben neden gezmeyeyim dedim ve 2 ay önce Brezilya’ya bilet aldım. Neyse rivayet bir yana hoş bir hikayedir bu. Hoşuma gider. Şefaat dileyecek bir peygamberim olmasa da seyahat dileyecek bir ailem var cok sukur. Şu ana kadar hiçbir kararımı sorgulamayıp hep destek oldular. Belki gidecegim için üzüldüler ama kabullendiler. Bu yüzden aileme buradan da bir teşekkür etmek istiyorum.
Ailemden manevi destegi sagladiktan sonra gittim ben de Rio de Janeiro’ya bilet aldim. Daha once neden Guney Amerika’yi tercih ettigimi anlatmistim. Buraya tiklayarak okuyabilirsiniz.
Guney Amerika’yi gezecegim dedigimde bircok kisi Amerika Birlesik Devletleri’nin guneyini gezecegimi zannetti. “Oo Florida’ya da gidersin” dediler, “Kanka Teksas’ta ne isin var”diyen bile oldu. Teksas’i, Florida’yi biliyorsunuz da koca kıta mi aklinıza gelmiyor? Bununla ilgili cok sevdigim bir Uruguaylı yazarin guzel bir tespiti vardir: “Bu arada bizler, Amerikali olarak adlandirma hakkini da yitirdik. Oysa Haitililer, Kubalilar, ‘Mayflower’ gocmenleri Plymouth kiyilarinda boy gostermeden bir yuzyil once yeni halklar olarak tarih sahnesine cikmis bulunuyorlardi. Bugun butun dunyanin gozunde Amerika demek, ABD demektir. Bizler ne idüğü pek belli olmayan ikinci sinif bir Amerika’da oturmaktayiz”
Bu cumle butun Guney Amerika sömürüsü uzerine azicik olsa bile bir fikir verir herkese. Güney Amerika halklarının cektigi acılara ileriki yazilarda deginecegim. Cunku biz bu yola “kimsesizlerin kimi, sessiz yığınların sesi olarak” çıktık. Mazlumun yanında zalimin ise hep karşısında olduk fjdjsjahsj.
Konumuza donelim. Bu hayalimi gerceklestirmek icin oncelikle bir miktar paraya ihtiyacim vardi. Seyahatte de minimum harcama yapmayi planliyordum, gunluk 20 lira gibi. Bu yuzden kimseden destek almamak ya da cok cuzi destekler gormek istiyordum. Ilk is kiyafetlerimi elden cikarmak oldu. Giymedigim ve bir daha giymeyecegim o kadar cok seyim varmis ki anlatamam. 1000 liraya yakin para kazandim sadece kiyafetlerimin satisindan(Beyler hala borcunu odemeyenler var, onlari halledelim bir ara). Ardindan evimdeki esyalari satmaya koyuldum. Bir sene sonra donecegim icin onlari da elimde tutmanin bir anlami yoktu. Oradan da hatırı sayılır bir para kazandim. Sadece kitaplarimi arkadaslarima biraktim, onlari satmadim. Eger cok zor durumda kalirsam onlari da satacağım. Kitaplarımı satmamı akbaba gibi bekleyen birkaç arkadaşım var. Hepsini 10 liradan versem 5 bin liraya yakin para gelir. O parayla bir de Guney Asya’yi gezerim. Sonrasinda seyahat için bir miktar harcama yaptim. Ben ucuza gezeyim, para harcamayayim dedikçe hazırlık için sürekli para harcıyordum. Bununla ilgili “Cesur Yeni Dünya”da çok güzel bir bölüm var ancak inanin tam hatırlamıyorum ve yanlış yazmak istemiyorum. Fakat hala “Cesur Yeni Dünya”yı okumadiysaniz mutlaka okuyun. “1984”ten daha iyi bir kitaptir ancak daha az popülerdir. Neyse…
Bir de bu seyahata cikacagimi duyan herkes beni inanilmaz cesur olarak degerlendirdiler. Bense aptallikla cesurluk arasinda ince bir cizgi oldugunu ve daha cok aptallik tarafinda bulundugumu dusunuyorum. Zaten biraz mallik da var. Sonuc olarak mal da olsam siz su an ofisinizde patronunuz icin calisiyorsunuz ben ise kendim icin geziyorum.
Gelelim seyahat gunume. Ben seyahatlerime isim koymayi severim. Latin Amerika diyince sizin akliniza samba, tango, guzel kizlar ve o guzel kizlarin guzel kalcalari geliyor olabilir ama Latin Amerika diyince benim aklima Simon Bolivar ve Ernesto Che Guevara geliyor(tamam ulan tamam latin kalcasi benim de aklima geliyor). Bu yuzden seyahatimin adini “Bolivar’in Kılıcı, Che Guevara’nin Sapkası” koydum. Ayrica oraya gidecegim uçağın adini da Kristof Kolomb’un Ameraka’yi keşfe çıktığı geminin adi olan “Santa Maria” koydum. Ancak ben Frankfurt’ta aktarma yapacaktim yani baska bir ucaga binecektim. Hic hesapta olmayan bir sorun olusmustu. Bu yuzden 2. ucagin adini da “Öz Santa Maria” koydum. Sonra da Istanbul’dan yola koyuldum.
Frankfurt’tan yaklasik 12 saat surdu ucus. Hic bu kadar uzun ucak yolculugu yapmamistim ve acikcasi biraz endiseliydim. Ancak endisem ucaga biner binmez yerini sevince kaptirdi. Cunku yanimdaki 2 koltuk da bostu ve ben nasil uyurum acaba diye dusunurken birden, kendimi 3’lü koltukta peygamber efendimiz gibi yatarken buldum.
Yerel saat ile sabaha karsi 4’te Rio’daydim. Disari cikmak icin havanin aydinlanmasini beklemek zorundaydim. Ardinda da Couchsurfing uzerinden buldugum cocugun evine gidip 4 gün orada kalacaktim. 4 gün boyunca siz cok eglendigimi dusundunuz ama beklemedigim kadar zor gecti bu 4 gun. Göründüğü gibi değildi hiçbir şey. Gereksiz bir duygusallik aldi basini gitti. Ben 6 yildir ailemden zaten uzakta asayan bir insanim. Hatta bunun 1 yilini Ingiltere’de gecirdim ama hic bu kadar kotu olmamistim. Bir de yerel halkın İngilizce bilmemesi iyice iletişim sorunu yaratti. Dokunsan aglayacak kivama geldim. Üstüne yillardir konusmadigim arkadaslarim destek mesajlari atti iyice duygusallastim. Hele insanlarla Turkce konusmayi o kadar cok ozledim ki surekli kendimi kendimle konusurken buluyorum. 4. gunun sonunda kimseyle sesli olarak Turkçe konusmadigimi fark ettim ardindan da spotify listemde calan sacma bir Türkçe sarkida gozlerim doldu. Anadil hakikaten anayurt derlerdi de inanmazdim. Insanin duygularini kendi dilinde anlatabilmesi mukemmel bir duygu. Hiçbir zaman duygusal bir insan olduğumu düsünmemiştim ama sanırım biraz öyleymişim. O, 4. Günün sabahinda biriyle konusmam gerekiyordu. Gerçekten çok mutsuz uyanmıştım. Aklima biri geldi. “İşim Gücüm Gezmek” adlı bir sayfasi bulunan Hale Sargın isimli bir kadına mesaj attim hemen. 2 yıldır Güney Amerika’yı geziyordu o da. Yaşı da benden biraz büyük olduğu için yardımcı olabilecegini düşündüm. Sağ olsun hemen cevap atti. Çok güzel şeyler söyledi. Mükemmel destek oldu. Biraz olsun kendime geldim. Sonraki birkaç gün de daha iyi geçti. Şu an biraz daha iyiyim.
Bu yaziyi bu kadarla kapatalim. Genel bir yazı olmasını istedim. Diger yazida size Allah’in oglu Isa’ya baka baka nasil bira ictigimden, Ingiliz arkadasim Tom’dan ve 3 gun once geldigim cennet gibi bir ada olan Ilha Grande’den bahsedecegim. Hoscakalin.