Bu hikaye, Bahçelievler’deki evimde sakin bir yaşam sürerken bir anda neden Doğu Ekspresi macerası yapıp Kars’a gittiğimin hikayesidir. Beni bilen bilir. Sakin bir yaşamı olan, gününün büyük kısmını film izleyip kitap okuyarak geçiren biriyimdir. Yine bu eylemleri yaptığım bir günün akşamında geleneksel “Yeniçeri Ocağı” toplantılarımızdan birini yaparak bizim evde 8 erkek toplandık. Sohbet esnasında Eyüp ve Anıl adlı arkadaşlarımız Ankara’dan Doğu Ekspresi ile Kars’a oradan da Iğdır üzerinden Nahçivan’a gideceklerini söylediler. Geriye kalan 6 kapıkulu askeri olan biz, bunun hayatımızda duyduğumuz en saçma plan olduğunu söyledik hemen. Konu bir şekilde o günlük kapandı. Aradan yaklaşık bir hafta geçince biz yine cülus bahşişi almak için bizim evde toplandık. Eyüp birden Anıl’a, Ankara’ya 5 liraya uçak bileti bulduğunu, önce Ankara’ya oradan da Doğu Ekspresi ile Kars’a geçebileceklerini söyledi. Birden bu benim de dikkatimi çekti. Dedim madem 5 lira, ben de alayım. Bir gün Ankara’da kalır ertesi gün de İstanbul’a dönerim dedim. Aldık hemen biletleri. Biletleri almamızın ertesi günü evde bir başıma otururken canım bir anda Çıldır Gölü kenarında rakı içmek istedi. Buna da psikolojide “aniden gelen Çıldır Gölü’nde rakı içme isteği” deniyor. Hemen Eyüp’ü aradım ve bana Doğu Ekspresi bilgileri vermesini, onlarla Kars’a kadar gelip oradan İstanbul’a dönme planı yaptığımı söyledim. Doğu Ekspresi kaçta kalkıyor, Doğu Eksperi rotası, Doğu Ekspresi kaç saat sürüyor gibi bilgileri öğrendikten sonra aldım hemen bileti. Doğu Ekpresi macerası artık benim için başlayacaktı. Bu arada size hemen Eyüp ve Anıl adlı şahıslardan bahsedeyim:
Eyüp Üniversiteden, son senedeki sınıf arkadaşım. Eyüp, bir yerden bir yere giderken otostop yapmayı , kamp kurmayı sevmesi ve tuhaf tuhaf fikirler sunması dolayısıyla arkadaşları ona “amına koyduğumun değişiği” şeklinde hitap ediyor Ben ise onun bu maceracı ruhunu takdir ettiğim için “Into the Wild” filmine de gönderme yaparak ona “Eyüp Supertramp” şeklinde hitap ediyorum. Eyüp bir şeye 5 liradan fazla verince kalbi sıkışan(bkz. uçak bileti), otogarlarda, tren garlarında yatmayı huy edinmiş bir arkadaş. Ayrıca gençlik yıllarında brutal vokal yapmış bir Urfalı. Anıl ise konforuna düşkün, hijyen konusunda geçmişte çeşitli sıkıntılar yaşamış, bir şey konforluysa ona cebinde olan son parayı verebilecek bir insan. Bu arada arkadaşları Anıl’a “Deccal” diye hitap ediyor. Ona ben de Deccal diyorum. Aşağıdaki görsele bakarsanız neden Deccal dediğimizi daha iyi anlarsınız.
Anlayacağınız, bir şeye 5 liradan fazla verince küçük çaplı kalp krizleri geçiren bir adam ve bir deccal ile yola çıkacaktım. Bu iki arkadaş, Kudüs seyahatim sırasında bana eşlik eden Tunç Ilgın’dan bile tuhaf adamlar.
Neyse, 15 Şubat günü geldi biz 5 liraya biletini aldığımız uçağa binmek üzere havalimanına gittik. 5 liraya harika bir servis, harika bir karşılama gördük. Sağ salim(Şaşırtıcı bir şekilde) Ankara’ya vardık. Havalimanından merkeze ne metro ne de belediye otobüsü varmış. İçimizden “ulan dinozor heykeli yapacağınıza metro yapın şu başkente” diye geçirdik ve ilk siyasi eleştirimizi de sinsi sinsi yapmış olduk. Havaş benzeri araçların 10 lira olduğunu öğrendik ve 5 liraya uçak bileti almamızdan dolayı bu 10 lira verme olayını içimize sindiremedik. Dedik otostop yapalım bari. Anıl en önde konumlandı, arkasında da Eyüp ve ben konumlandık. Hiçbir araç durmuyor, bakan geçiyor, bakan geçiyor. Sonra Eyüp’ün aklına süper bir fikir geldi. Anıl’a “ulan bu tiple geçmişsin en öne adamlar durmaz tabi” dedi. Anıl en arkaya geçer geçmez yanımızdan yol alan ilk araç durdu. Bunun üzerine hepimiz Eyüp’ün elini sıktık ve kendisini tebrik ettik.
Sonra Ulus’a geldik. Normalde bir gün konaklayacaktık ama Ankara’ya beklediğimizden erken vardığımız için ertesi gün olan tren biletini o güne çektirdik ve “Doğu Ekpresi”ne binip Kars’a doğru 25 saat süren bir Doğu Ekspresi macerası başladı. Yolculuğa başlar başlamaz adının Erdal olduğunu öğreneceğimiz kompartman görevlisi bizim yanımıza gelip “kafanızı camın yanına koymayın, arada cam patlıyor, patlarsa ayak kısmınız orada olsun ki bir şey olmasın” diyerek daha yolculuğun başında, trene karşı bir güven depoladı, bize.
Yolculuğun sonlarına doğru Anıl Kars’ta günlüğü 45 liraya bir yer ayarladığını söyledi. Bunu duyan Eyüp işaret parmağını ve orta parmağını birleştirerek boynundaki şah damarına götürdü ve “bak bak ölüyorum atmıyor damar, 45 lira ne” dedi. Ardından “ben Bahamalar’da günlük 15 dolara kaldım Kars’a hayatta 45 lira vermem garda yatalım” dedi. Bunu duyan Anıl ve ben “Eyüpçüm senden son derece rahatsızız ne garı?” diyerek onu savuşturmaya çalıştık. Kısa bir gerginlikten sonra Eyüp kompartman görevlisi Erdal Abi’nin yanına gidip kalacak yerimiz olmadığını garın misafirhanesinde yatmamızın mümkün olup olmadığını sordu. Güven depolayıcısı Erdal Abi “inince bakarız koçum yer varsa kişi başı 25 liraya kalırsınız” dedi. Biz de kabul ettik. Kars’a vardığımızda hemen garın yanındaki misafirhaneye gittik ama yer olmadığını öğrendik. Anıl ve ben Eyüp’e “ulan Eyüp” bakışı attık ki birden misafirhane görevlisi, “isterseniz bekleme salonu var, yatarım diyorsanız orada yatın bu gece” dedi. “Para falan da istemez” diye ekledi. Baktık odaya, 2 tane 3’lü koltuk var. Çiçek gibi oda. “Yatarız abi neden yatmayalım” dedik. Bu Eyüp zaten yanında uyku tulumunu getirmiş ben yerde de yatarım dedi. Yerleştik hemen odaya. Ama oda o kadar sıcak ki anlatamam. Uyurken cam açtık ve kış ayında Kars’ta cam açık uyuyan 3 kişi olarak tarihe geçtik.
Ertesi günün, Çıldır Gölü’ne gidip “çıldır çıldır çıldırmayan ibne” diye bağırmak için mükemmel bir gün olduğuna karar verdik. Ama otogara gittiğimizde Çıldır Gölü’ne günde bir sefer olduğunu ve dönüş seferinin ertesi gün sabah 8’de olduğunu öğrendik. Adama, “ertesi gün soğuktan donan cesetleri mi topluyosunuz abi” şeklinde şakalar yaptık. Ama kimse gülmedi. Dedik taksiyle gidelim bari. Taksicilere sorduk “500 liraya götürür, getiririm” dedi (Burada lütfen şerefsiz taksiciler başlıklı 3 yazımı hatırlayın). Bunu duyunca sadece Eyüp değil üçümüz birden işaret ve orta parmaklarımızı şah damarımıza götürüp atıyor mu atmıyor mu diye kontrol ettik. Bir anda tüm Kars’a gelme nedenim gözlerimin önünde yıkılmıştı. Üzüntümü tarif edecek bir cümle bulamıyorum gerçekten. Dedik bari vakit kaybetmeden Ani Harabeleri’ne gidelim. Dünyanın herhangi bir ülkesinde bulunsa yılda en az 1 milyon turist gelecek yere, yine ulaşım olmadığını öğrendik. Yine taksicilere mahkum olduk. Bu sefer insaflı çıktılar da 100 lira dediler. İyi bari gidelim dedik. Yolda giderken bazı haysiyetsiz, şerefsiz köylülerin harabe taşlarından kendilerine istinat duvarı ördüklerini gördük.
Harabelere gidince büyülendik. Sanırım Türkiye’de gördüğüm en güzel yerdi. İçimden keşke burası Türkiye’de değil de başka bir ülkede olsa diye düşündüm.
Ayrıntılı bilgi için Vikipedi’nin Ani Harabeleri sayfasına bakarsınız.
Serhad ilimiz Kars’ta yapmış olduğumuz mükemmel gezilerden sonra ben Kars’tan İstanbul’a dönecektim ki çok tuhaf şeyler oldu. Her nasıl olduysa kendimi bir anda Kars’taki Azerbaycan Başkonsolosluğu’nda, Nahçivan için vize alırken buldum. Bakın arkadaşlar! Bir insan Bahçelievler’deki evinde sakin bir yaşam sürerken Nahçivan’a gitmeye nasıl ikna edilir aklım almıyor. Allahım çıldıracağım nasıl olur ya?
Neyse, vize ertesi gün çıktı. Çıkar çıkmaz biz de Iğdır üzerinden Nahçivan’a gitmek üzere yola koyulduk. Türkiye’de en beğendiğim şehirler listesine Kars sağlam bir giriş yapmıştı.
Doğu Ekspresi macerası burada sonlandı. Diğer yazıda Iğdır’daki polis çevirmelerinden, Eyüp’ün babasının Iğdır’da yaşayan Abdullah Sebze isimli arkadaşından, gece Iğdırlı ülkücülerin evinde kalmamızdan ve asıl işi Nahçivan’dan petrol kaçakçılığı yapmak olup yolcu taşıma işini paravan olarak kullanan Öz Iğdırlı Turizm ile nasıl Nahçivan’a gittiğimizden bahsedeceğim. Şimdilik görüşürüz.
Daha ayrıntılı ve ciddi bilgiler için Kars Gezi Rehberi ve Doğu Ekspresi (Ankara-Kars) yazılarıma göz atabilirsiniz.