Cumartesi günü Alan Turing’in gerçek hayat hikayesine dayanan Imitation Game adlı filme gittim. Son zamanlarda izlediğim en iyi film diyebilirim. Film yorumum bir yana Alan Turing ile nasıl tanıştığımı anlatmak isterim. 2013-2014 eğitim yılını Manchester Üniversitesi’nde geçirdim. Hayatımın en iyi yılıydı. Etnografya diye bir dersimiz vardı. Yaşlıca ama Clint Eastwood’u andıran benim de gördüğüm en iyi hocalardan olan Ian Pople adlı bir beyefendi veriyordu bu dersi. İlk ders, sınıfı 4 gruba ayırdı ve herkese Manchester’ı gezip tanıması için belli bir güzergah verdi. Ben de kendi güzergahımı hafta sonu gezmeye karar verdim. Güzergahım içinde Sackville Park, Gay Village ve Marx ile Engels’in Komünist Manifesto’yu yazmaya başladıkları otel falan da vardı. O otelde küçük demlik bir çayı 25 pounda satıyorlar. Karl Marx bu günleri görse çay toplayan işçilere siz birleşmeyin derdi(Mİ Mİ MİZAH ŞOV). Neyse bu otelin hikayesini başka bir zaman anlatacağım.
Ertesi hafta derse gittiğimde Ian Pople bana ee Aykut’çuğum Sackville Park’taki Alan Turing heykelini gördün mü dedi. Ben de hee bir tane heykel vardı da adamı tanımadığım için çok dikkat etmedim dedim. Bana ne kadar cahilsin nasıl tanımazsın diyen aşağılayıcı bir bakış attı. Ben de ne var siz de bizi deveye biniyor sanıyorsunuz asıl siz cahilsiniz dedim ve üste çıkmaya çalıştım. Tüm sınıfın bu aşağılayıcı bakışlarından sonra eve gittim ve kimmiş ulan bu ibne dedim ve araştırmaya başladım. Sonra herif harbiden ibne çıktı(ibne benim için aşağılama içermez bilen bilir). Modern bilgisayarın kurucusu olan bu adam baya baya önemliymiş, harbiden beni aşağılamakta haklılarmış. Uzun uzun hayat hikayesini anlatmayayım şimdi, şurdan okuyun.
Ardından, heykelin 100 metre ilerisindeki Gay Village aklıma geldi ve hee dedim demek ki ondan bu adamın heykelini buraya yapmışlar dedim(ya da Gay Village’yi heykel var diye buraya yapmışlar). Gay Village dedik diye aklınıza inek sağan kaslı, uzun boylu escinsellerin yaşadığı yer gelmesin, böyle eşcinsel barlarının olduğu bir muhit. Sonra ben bu Gay Village çevresini acayip sevdim. Her hafta sonu ordayım, eğlence gırla. Nedendir bilinmez ama bu escinseller eğlenmeyi çok iyi biliyor ya. Arada sırada Alan Turing’in heykelinin oraya gider yanına otururdum. 5 biradan sonra ise onunla konuşmaya, aktif misin pasif misin Alan kardeş he he he demeye başlardım. O da napcan vurdurcan mı derdi (Ulan Alan ne adamsın).
Şaka bir yana Alan Turing’in yaşadığı dönemde eşcinsel olmak ciddi bir suç. İşte İngiltere dersin, medeniyetin beşiği dersin ama böyle de geri kafalılarmış. Bu Alan Turing’in eşcinsel olduğunu öğrenen hükümet ona iki seçenek sunuyor: Ya hapse girecek ya da hastalık olarak görülen eşcinselliğini tedavi edecekler. Turing ikincisini tercih ediyor. Büyük ihtimalle çalışmalarına ara vermemek için. Böyle birkaç yıl daha yaşıyor ama artık dayanacak gücü kalmıyor. Elmanın içine siyanür enjekte ediyor ve elmadan bir ısırık alıp intihar ediyor. Bilin bakalım şu an hangi markanın logosu ısırılmış bir elma? Peki bu logonun ilk renkleri nasıl?
Ya Steve Jobs yaşarken bunun sadece bir tesadüf olduğunu söylemiş ama ne bileyim insanın da inanası gelmiyor. Bu kadar tesadüf olmaz diyor içinden. O yüzden ben her halükarda bunun Alan Turing’e bir saygı duruşu olduğunu farz ediyorum.
Film yorumuma gelince film güzel işte ya gidin izleyin. Pişman olmazsınız. Hepimiz Alan Turing’in askerleriyiz.